Tüketimi “Sürükleme” Hipotezi Nedir? – Ekonomi ve Davranış Üzerine Bir İnceleme
Ekonomi teorilerinde, bireylerin neden tükettikleri ve gelirleri değiştiğinde tüketimlerini nasıl ayarladıkları üzerine birçok düşünsel evrim yaşanmıştır. Bu bağlamda, “tüketimi sürükleme” (drift / drift‑effect / consumption drift) kavramı bazen gündeme gelir — ancak iktisat teorilerinde daha yaygın bilinen modeller, bu “drift” yani “sürükleme / alışkanlık” etkisini doğrudan hipotezleştiren değil; gelir, beklenti, yaşam boyu planlama gibi çerçeveleri kullanan varsayımlardır. Bu yazıda önce temel tüketim teorilerinin tarihsel arka planını özetleyip, ardından “sürükleme” algısı ve güncel tartışmalar bağlamında ne tür sorular ortaya çıktığını analiz edeceğiz.
Tarihsel Arka Plan: Tüketim Teorilerinin Evrimi
Ekonomi açısından tüketim, gelirle doğrudan bağlantılı bir olgu olarak uzun yıllardır incelenmiştir. John Maynard Keynes, 1930’larda geliştirdiği “mutlak gelir hipotezi” (absolute income hypothesis) ile, mevcut kullanılabilir gelirin tüketimi belirleyen ana faktör olduğunu savunmuştur. Bu yaklaşıma göre gelir arttıkça tüketim artar; ancak artış, gelir artışına oranla daha yavaş olur. ([9lib][1])
Ancak bu basit model, her zaman gözlemlenen tüketim davranışlarını tatmin edici biçimde açıklayamamıştır. Özellikle, gelir artsa da tüketimin gelirdeki artış kadar hızla yükselmediği ya da tüketimin beklenenden daha stabil kaldığı gözlemleri bu hipoteze olan güveni azaltmıştır. ([Lev Lafayette][2])
Buna karşılık, James Duesenberry’in “nispi gelir hipotezi” (relative income hypothesis) ve Milton Friedman’ın “sürekli gelir hipotezi” (permanent income hypothesis) öne çıkmıştır. Duesenberry’ye göre tüketim, bireyin mutlak gelirinden çok, topluluktaki göreli konumuna bağlıdır — yani “çevrendekiler ne kadar kazanıyor, geçmişte sen ne kazandın” algısı önemlidir. ([School of Economics][3]) Friedman ise bireylerin anlık gelir değişimlerinden ziyade, hayat boyunca elde etmeyi bekledikleri ortalama (“kalıcı”) gelir temelinde tüketimi planladıklarını savunmuştur. ([Lev Lafayette][2])
1990’lar ve sonrası dönemde ise bu modeller, rasyonel beklentiler ve ileriye dönük karar alma kavramlarını dahil eden daha karmaşık makroekonomik modellerle yer değiştirmiştir. ([Lev Lafayette][2])
“Tüketimi Sürükleme” Algısı Neden Ortaya Çıkıyor?
Peki bu teori evrimi içinde “tüketimi sürükleme hipotezi” kavramı nereden geliyor? Teknik literatürde standart bir “drift hypotezi” olarak geniş kabul görmüş olmayabilir; ancak çeşitli eleştiriler ve heterodoks tüketim teorileri, alışkanlık, toplumsal normlar ve geçmiş tüketim düzenleri gibi faktörlerin tüketim üzerinde “sürükleyici / kalıcı” etkiler yapabileceğini öne sürer.
Örneğin, tüketici davranışlarında bir önceki harcama düzeyine uyum sağlama, “alışkanlık” oluşturma, toplumsal normlara göre tüketimi şekillendirme gibi süreçler — bireyleri yalnızca gelir artışına göre değil; geçmiş ve çevreye göre tüketim kararları almaya yönlendirebilir. Bu da tüketimde “gelir ile orantısallığın” her zaman geçerli olmadığını gösterir. Bazı iktisatçılar, bu tür heterodoks yaklaşımları gündeme getirerek, klasik modellerin yetersizliklerine dikkat çeker. ([Academia][4])
Dolayısıyla “tüketimi sürükleme” diyebileceğimiz olgu — cebimizdeki para kadar değil, geçmiş alışkanlıklar, sosyal normlar ve psikolojik faktörlerin tüketim üzerinde belirleyici olabileceğini ima eder.
Günümüzdeki Akademik Tartışmalar: Neden Geleneksel Modeller Sorgulanıyor?
Günümüzde iktisat literatürü, gelir‑tüketim ilişkisinin salt matematiksel optimizasyona indirgenemeyeceğini kabul etmeye başlamıştır. Birçok araştırma, tüketici tercihlerini; sadece rasyonel beklenti ve gelir değerlendirmesiyle değil, aynı zamanda alışkanlık, refleksif tüketim, toplumsal kıyaslama, geleneğe bağlı yaşam standardı gibi psikososyal değişkenlerle açıklamanın daha gerçekçi olduğunu savunuyor. ([Academia][4])
Özellikle tüketimin zaman içinde neden “aşamalı, yavaş, bazen gelirin üstünde” gerçekleştiği, ya da gelir artışı olsa bile tüketimin aynı oranda artmadığı gözlemleri, klasik modellerin “gelir temelli” açıklamalarını yetersiz bırakıyor. ([Your Article Library][5])
Ayrıca modern çalışmalar, tüketimin belirsizlik, beklenti, borçlanma, tasarruf eğilimleri ve refah algısı gibi karmaşık psikososyal bileşenlerle şekillendiğini vurguluyor. Bu yaklaşım, bireyleri yalnızca “optimizing ajanlar” olarak görmek yerine, geçmiş deneyimleri, sosyal çevreyi ve alışkanlıkları da dikkate alıyor. ([Academia][4])
Sonuç: Tüketimi Sadece Gelirle Açıklamak Yeterli mi?
Klasik gelir‑temelli tüketim teorileri (örneğin mutlak gelir, sürekli gelir, yaşam boyu gelir hipotezleri) bireylerin tüketim davranışlarını yorumlamada önemli katkılar sunmuştur. Ancak “tüketimi sürükleme” algısı — alışkanlık, sosyal çevre, geçmiş tüketim düzeyi gibi faktörlerin değişmez etkisini hatırlatır. Bu perspektif, tüketici ekonomisinin yalnızca matematiksel modellerle değil, insan psikolojisi ve toplumsal yapı ile de anlamlandırılması gerektiğini gösteriyor.
Sonuç olarak, eğer tüketimin ne kadar “normal / rasyonel” olduğu konusunda gerçekçi bir değerlendirme yapmak istiyorsak; sadece gelire değil, bireyin geçmişine, çevresine ve alışkanlıklarına da bakmalıyız.
Bu nedenle “tüketimi sürükleme” hipotezi — resmi literatürde net bir metafor ya da başlık altında yer almasa bile — ekonomik kararların arkasındaki insan davranışlarını ve toplumsal dinamikleri anlamada kritik bir kavrayış sunar.
[1]: “Mutlak Gelir Hipotezi – Tüketim Harcamalarını Belirleyen Faktörler”
[2]: “Chapter 9: Theories of consumption – Lev Lafayette”
[3]: “Consumption Hypothesis – School of Economics”
[4]: “(PDF) CONSUMPTION THEORY – Academia.edu”
[5]: “3 Important Theories of Consumption (With Diagram)”